Manevi tazminat davası, hukuka aykırı bir eylemin gerçekleşmesi sonucunda zarara uğrayan kişinin duyduğu elem, keder ve üzüntü sebebiyle meydana gelen manevi zararının tazminini talep ettiği davalardır. Hukuk sisteminin düzenlediği manevi tazminat davası ile manevi zarara uğrayan kişinin zararının giderilmesi amaçlanmıştır.
Manevi tazminat, genel olarak Türk Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiş olmakla beraber hukuka aykırı eylem ile ilgili olan diğer kanunlarda da düzenlenme alanı bulmuş olabilir.
Türk Borçlar Kanunu’nun manevi tazminat başlıklı 56. Maddesine göre,
“Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”
Türk Borçlar Kanunu’nun 57. Maddesine göre,
Bu davranışlara son verilmesini ve kusurun varlığı hâlinde zararının giderilmesini isteyebilir. “Gerçek olmayan haberlerin yayılması veya bu tür ilanların yapılması ya da dürüstlük kurallarına aykırı diğer davranışlarda bulunulması yüzünden müşterileri azalan veya onları kaybetme tehlikesiyle karşılaşan kişi ticari işlere ait haksız rekabet hakkında Türk Ticaret Kanunu hükümleri saklıdır.”
Türk Borçlar Kanunu’nun 58. Maddesine göre,
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”
MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ ŞARTLARI
Manevi tazminat davası, makalemizde detaylıca açıkladığımız gibi birbirinden farklı olaylara dayansa ve bu duruma göre de değişiklik gösterse de esasında kişilik değerlerinin saldırıya uğraması sonucunda meydana gelen üzüntü, kederin biraz olsun hafifletilmesi amacıyla açılmaktadır.
Manevi tazminat davası açabilmek için gerekli olan şartlardan bahsetmek gerekirse, öncelikle manevi açıdan bir zarar oluşması gerekmektedir bunun yanında oluşan zarar ile eylem arasında nedensellik bağı mevcut olmalıdır. Gerçekleştirilen eylemde ise hukuka uygunluk sebepleri olmamalıdır yani eylem, hukuka aykırı olmalıdır. Tüm bunların yanında aranan özel şartların da varlığı halinde manevi tazminat davası açılabilecektir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2017/5111 E. Ve 2018/958 K. Sayılı kararına göre,
“…kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak gösterilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir…”
MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA TARAFLAR
Manevi tazminat davalarında davacı, manevi olarak zarara uğrayan kişidir. Hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen fiil sebebiyle kişinin ölmesi durumunda ölen kişinin yakınları da manevi tazminat davası açabilmektedir. Manevi tazminat davasındaki davalı ise karşı tarafı manevi olarak zarara uğratan kişidir.
MANEVİ TAZMİNAT HESABINDA KRİTERLER
Manevi tazminat miktarının hesaplanmasında, belli hususlar göz önüne alınarak bir hesap yapılır. Bu hesap yapılırken öncelikle somut olayın niteliği göz önünde bulundurulmalıdır. Somut olayın özelliklerin yanında da tarafların kusur oranları hesaplanmalıdır zira manevi tazminat miktarı hesaplarında kusur oranları oldukça önemlidir. Tarafların mali durumları ile meydana gelen zararın büyüklüğü de ilgili hesaplamada oldukça önemli kriterlerdir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2022/1035 E. Ve 2022/6756 K. Sayılı kararına göre,
“Tazminat miktarının tayini davaya konu olayın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunup somut olayda uygulanması gereken 818 Sayılı Borçlar Kanunu’na (BK) göre belirlenecektir. BK’nın 43. maddesinin 1. fıkrası ile hâkimin, hâl ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şumulünün derecesini tayin edeceği hükme bağlanmıştır. Aynı düzenlemeye 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 51. maddesinde yer verilerek; hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği belirtilmiştir.
Tazminattan indirim sebeplerini düzenleyen BK’nın 44. maddesinde ( TBK m. 52) öngörülen sebepler ise daha çok zarar görenle ilgilidir. “Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” yönündeki genel hukuk ilkesinin etkisiyle, maddede sayılan belirli hal ve durumlarda tazminattan indirim yapılması mümkün bulunmaktadır. Anılan madde kapsamında yer alan indirim sebeplerinden bir kısmı; zarar verici fiile rıza, ortak veya kişisel kusurdur.
Ortak kusur, makul bir kimsenin kendi yararına sakınmak zorunda olduğu özensiz bir hareket tarzıdır. Ortak kusur, kasti olabileceği gibi ihmal şeklinde de ortaya çıkabilir. Zarar görenin ortak kusuru tespit edilirken, aynen zarar verenin kusurunda olduğu gibi objektif kusur kriterlerine başvurulmalı, yani objektifleştirilmiş kusur kavramı esas alınmalıdır. Zarar görenin ortak kusuru illiyet bağını kesecek yoğunlukta ise, zarar veren sorumluluktan kurtulacak ve tazminat ödemeyecektir. Buna karşılık zarar görenin ortak kusuru bu yoğunlukta değilse ortak sebep olarak tazminattan indirim sebebi teşkil edecektir. Zira bu hâlde, zarar görenin kusuru, diğer ortak sebepler arasında kısmi bir sebep olarak zararın doğmasına veya artmasına katkıda bulunmuştur (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2020, s. 868).
Zarar verenin kusursuz sorumlu tutulduğu hallerde, zarar görenin kusurlu bulunması durumunda da tazminatın bu hükme göre indirilebileceği kabul edilmektedir. (Oğuzman, Kemal/ Öz,Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2009, s. 581).
Ortak kusur indiriminde, her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
O halde mahkemece; olayın meydana gelmesinde hayvanı idare eden sıfatıyla gerekli özeni göstermeyen, gözetim ve denetim görevini yerine getirmeyen davalının kusursuz sorumluluğunun yanında ayrıca ek kusurunun bulunduğu, öte yandan köpeğe müdahalede bulunması sonucu zarar gören davacının ise ortak kusurlu sayılacağı dikkate alınıp, maddi tazminat miktarından daha düşük (makul) oranda ortak kusur indirimi yapılması gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi, doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.”
MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA SÜRE VE ZAMANAŞIMI
Manevi tazminat davalarında zamanaşımı süresi genel olarak olaya sebep olan eylemin türüne ve niteliğine bağlı olarak değişmektedir. İlgili mevzuat incelendiğinde olaya özgü olarak manevi tazminat davası için düzenlenen zaman aşımı süreleri belirlenebilecektir. Sıkça karşılaşılan manevi tazminat davaları zamanaşımı sürelerine örnek vermemiz gerekirse;
- Genel düzenlemeye Türk Borçlar Kanunu’nun 72. Maddesinin 1. Fıkrasında yer verilmiş olup buna göre, tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve herhâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
- Türk Medeni Kanunu’nda ise boşanmaya dayalı manevi tazminat istemi düzenlenmiş olup bahsi geçen kanunun 178. Maddesinde ise zamanaşımı hususu düzenlenmiştir. İlgili kanun maddesine göre, evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. Maddesinde de zamanaşımına ilişkin düzenlemeler yapılmış olup ilgili kanun maddesine göre,
- “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır. Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar. Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.”
MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. Maddesine göre,
“(1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.”
Sunulan ilgili kanun maddesinden de görüleceği üzere özel düzenlemeler saklı olmak üzere manevi tazminat davalarında görevli mahkeme, Asliye Hukuk Mahkemeleridir.