HomePortfolioPortfolio

Ceza hukuku, suç teşkil eden bir eylemin varlığından söz edilebilmesi ve işlenmiş olan bu haksızlıktan dolayı ceza hukuku yaptırımı uygulanabilmesi için gerekli şartların oluşup oluşmadığını, cezayı azaltan ya da ortadan kaldıran, iştirak ve içtimai teşebbüsler dahil bütün suçlarda geçerli olabilen kavramları ele alan hukuk dalıdır.

Ofisimiz alanında uzman ceza avukatları ile ; Uyuşturucu ticareti, Kullanmak için uyuşturucu madde satın alma, kabul etme, bulundurma veya uyuşturucu madde kullanma, Kasten yaralama, Hakaret, Tehdit, Şantaj, Mala zarar verme, Basit ve nitelikli hırsızlık, Cinsel taciz, Cinsel saldırı, Dolandırıcılık, Yağma Taksirle adam öldürme, Taksirle yaralama, Özel hayatın gizliliğini ihlal, Kişisel verilerin kaydedilmesi, Vergi suçları başta olmak üzere ceza hukukunun alanına giren tüm konularda soruşturma ve kovuşturma aşamalarında, sulh ceza hakimlikleri, ağır ceza ve asliye ceza mahkemelerinde görülen dava ve işlerin tümüne profesyonel hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermektedir.

AİLE HUKUKU

Aile, sözlük anlamı olarak aralarında evlilik ve kan bağı bulunan, koca, karı, çocuklar, kardeşler vb.nin oluşturduğu, toplum içindeki en küçük bütündür. Aile birliğinin güvenli, huzurlu şekilde muhafaza edilmesini sağlayan aile hukuku alanı son derece önemli olup aile kavramı Türk Anayasamızın 41. Maddesinde de ayrıca şu şekilde düzenlenmiştir; “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.”

​Aile hukuku ise aile şeklinde yaşayan kişilerin birbirleri ile karşılıklı ilişkilerini, hak ve yükümlülüklerini belirleyen bir hukuk dalıdır. Buna göre bu hukuk dalının uygulanması için aile halinde yaşamaya ilişkin olarak bir sosyal ilişkinin varlığı gerekir. Aile hukuku, özel hukuk kapsamında yer alan medeni hukuk alanına girer ve aile içinde yaşanan durumlara ilişkin kanunları içerir. Evlilik hukuku olarak da adlandırılsa da içeriği daha geniştir. Evlilik, nişanlanma, çocuk velayeti, boşanma gibi bütün konularda oluşabilecek anlaşmazlıklar ve aile problemlerini ele aldığı gibi çocuk/kadın hakları da aile hukuku kapsamına dahil olmaktadır. Vesayet konularına ek olarak hüküm verme yetkisi de vardır. Peki, aile hukuku nedir? Aile hukuku konuları nelerdir? Boşanma davası nedir? Makalemizde aile hukukuna ilişkin temel konuları inceleyebilirsiniz!

AİLE HUKUKUNUN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

A.RESMİ EVLİLİK İLKESİ

Medeni Kanunumuz resmi evlilik yani resmi nikah esasını kabul etmiştir. Dikkat edilmelidir ki bu evlilik için yapılacak dini törenleri yasaklayan bir düzenleme olmayıp resmi nikah yapılmadan dini nikah düzenlenmesini yasaklamıştır. İnandığınız dinin kurallarına göre evlilik törenini yapma hakkınız vardır. Ancak evliliğinizin hukuk düzeninde tanınması ve sonuç doğurması için evliliğinizi mutlaka kanunların öngördüğü kurallara göre gerçekleştirmelisiniz.

TMK 143: Madde 143 – Aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dinî töreni yapılamaz. Evlenmenin geçerli olması dinî törenin yapılmasına bağlı değildir.

B.EVLİLİĞİN YASADA GÖSTERİLEN SEBEPLERLE SONA ERMESİ İLKESİ

Evliliğin sona ermesi ancak yasada gösterilen sebeplerle mümkündür.Evlilik birliği; ölüm, gaiplik, cinsiyet değişikliği ve boşanma ile sona erebilir. Boşanma veya ayrılık talep edilebilir. Ayrılık, evlilik birliğini sona erdirmemekle birlikte, evlilik birliğinden doğan birlikte yaşama yükümlülüğünü ortadan kaldırır. Eşlerden birinin yerleşim yeri veya boşanma davası açılmadan önce son kez 6 aydır birlikte oturdukları yer mahkemeleri yetkilidir. Eşlerden birinin ölümü ile evlilik birliği kendiliğinden sona erer.

C.EŞİTLİK İLKESİ

2001 öncesi TMK bazı durumlarda kocanın  oyuna üstünlük tanınarak eşitlik bozulmuştur.

Anayasanın 10. maddesi ile kanun önünde kadın ve erkek eşit kılınmıştır. Anayasanın bu maddesi aile hukukuna da yansımış olup aile hukukunda kural olarak kadın erkek eşitliğine yer verilmiştir.

ANAYASA Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

03/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanunun 17. maddesiyle Anayasa’nın 41. maddesinde yapılan aile tanımına “ve eşler arasında eşitliğe dayanır.” ibaresi eklenmiştir.

ANAYASA Madde 41 – Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

 

Eşler arasında eşitlik ilkesi, evlenmenin hükümleri açısından da önem taşımaktadır. Bu eşitlik çocukların velayet hakkının kullanılmasında, ortak konutun seçiminde, aile konutunun bir eşin mülkiyetinde olması halinde malik olan eşin, konut üzerinde tasarruf yetkisini diğerinin rızasına bağlanmasında, ortak konutun kiralık olması halinde kiracı olmayan eşin rızası olmadan kira sözleşmesinin feshedilememesinde ( TMK md.194) ve benzeri diğer alanlarda mevcuttur. [1]

D.ZAYIFLARIN KORUNMASI İLKESİ

Aile hukuku ilişkilerinde güçsüz taraf olan çocuklar ve vesayet altındaki kişilerin TMK hükümleri gereğince korunmasıdır. Örneğin, kadın ve çocukların korunmasına ilişkin hükümler.

E.DÜZENLEME SERBESTİSİNİN BULUNMAMASI:

Aile hukukunda irade özgürlüğüne yer verilmez. Aile hukuku emredici hükümler içerir ve bu alandaki ilişkilerde irade özgürlüğü yoktur. Taraflar, aile hukukunda serbest iradeleri ile kanunda düzenlenmemiş hukuki ilişkiler yaratamazlar. Örneğin, kanunda öngörülmeyen boşanma sebeplerini kendi aralarında bir anlaşma ile kararlaştıramazlar. Taraflar, kanunda öngörülen kuralları değiştiremezler. Örneğin, kanundaki emredici kuralın aksine kocanın karısının soyadını taşımasına ilişkin bir anlaşma yapamazlar.

F.DEVLETİN MÜDAHALESİ İLKESİ

Kamu düzenini ilgilendiren bir kurum sayıldığı için   devlet, kurulması , devamı ve sona ermesine müdahale ve denetleme yetkisine sahiptir.

  • Evlenmenin resmi memur önünde yapılması
  • Evlenmenin iptali ya da yok sayılması için Cumhuriyet Savcısının yetkisinin olması
  • Boşanmanın ancak mahkeme kararıyla olması
  • Birliği korumak için bazı yetkilerin kısıtlanması [2]

Vesayet daireleri, sulh ve asliye hukuk mahkemesidir. Vasi, vesayet altındaki kişi için yapacağı pek çok işlemde vesayet dairelerinin iznini almak zorundadır. [3]

AİLE HUKUKU KAÇA AYRILIR?

TMK’ nin Aile Hukuku kitabı, Evlilik Hukuku, Hısımlık ve Vesayet olarak üç kısma ayrılmıştır. Birinci kısımda ele alınan evlilik hukuku; karı koca ve varsa çocuktan oluşan aile yapısını incelemektedir. İkinci kısım hısımlığı ele alır. Burada kişilerin soybağı ilişkileri düzenlenmiştir. Üçüncü kısım ise vesayet başlığını taşır. Vesayet; kişilerin kısıtlanması, kişilere kayyım, yasal danışman atanması gibi konuları ele almaktadır. Aile hukuku, aile ilişkilerini, evlilik, boşanma, çocuk hakları, miras gibi konuları düzenleyen geniş bir hukuk dalıdır. Aile hukuku, çeşitli alt alanlara ayrılabilir ve her bir alt alan belirli konuları ele alır.

AİLE HUKUKUNUN TEMEL İLKELERİ VE KURALLARI

Aile hukukunun genelde kabul edilen temel ilkelerinden bazıları:

  1. Çocuğun Menfaati İlkesi: En önemli ilke çocuğun menfaati ilkesidir. Çocuğun fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimi göz önünde bulundurularak, çocuğun en iyi çıkarlarının korunması esastır. Bu ilke, ebeveynlerin hakları ile çocuğun ihtiyaçları arasında denge sağlamayı amaçlar.
  2. Eşitlik İlkesi: Eşitlik ilkesi, eşlerin evlilik içinde ve boşanma sonrası haklarının eşit olarak korunması gerektiğini ifade eder. Bu ilke, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığı engellemeyi hedefler.
  3. Kişisel Özerklik İlkesi: Bireylerin kişisel özerklikleri ve özel hayatlarına saygı gösterilmesi ilkesidir. Evlilik içinde ve boşanma sonrası bireylerin kendi tercihlerini yapma hakkı ve mahremiyeti korunmalıdır.
  4. Annenin ve Babanın Eşit Sorumluluğu İlkesi: Ebeveynler arasında çocuk bakımı ve eğitimi konusunda eşit sorumluluklar olmalıdır. Bu ilke, babaların da aktif olarak çocuk yetiştirme sürecine katılması gerektiğini vurgular.
  5. Aile Birliğinin ve İyi Niyetin Korunması İlkesi: Evlilik birliğinin korunması ve iyi niyetin sürdürülmesi önemlidir. Bu ilke, tarafların evlilik içinde sadakat ve dürüstlük göstermesi gerektiğini belirtir.
  6. Evlat Edinme ve Koruma İlkesi: Evlat edinme ve vesayet altındaki çocukların korunması ve ihtiyaçlarının gözetilmesi ilkesidir. Bu ilke, çocukların sağlıklı ve güvenli bir çevrede büyümesini sağlamayı amaçlar.
  7. Nafaka ve Destek İlkesi: Boşanma sonrası nafaka veya çocuk destek ödemeleri, ekonomik olarak daha zayıf olan tarafın korunması ve çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla düzenlenir.
  8. Medeni Haklar ve Özgürlükler İlkesi: Evlilik içinde ve boşanma sonrası tarafların medeni hakları ve özgürlükleri korunmalıdır. Bu ilke, bireylerin evlilik içinde veya sonrasında kişisel özgürlüklerini sınırlayan durumların olmamasını amaçlar.

AİLE MAHKEMESİNDE GÖRÜLEN DAVALAR NELERDİR?

  • 1. Boşanma Davaları: Boşanma davaları, evlilik birliğinin sonlandırılmasını talep eden taraflar arasındaki davalardır. Çekişmeli boşanma ve çekişmesiz boşanma olarak ikiye ayrılmaktadır. Boşanmanın koşulları, mal paylaşımı, nafaka gibi konular bu tür davaların genel çerçevesini oluşturur. Boşanmanın yanı sıra ayrılığa ilişkin kararlar da verilebilmektedir.
  1. Velayet Davaları: Eşlerin boşanması durumunda çocukların velayeti ve bakımıyla ilgili açılan davaları içerir. Çocuğun nerede yaşayacağı, eğitimi ve genel bakımı, çocuğun eğitimi, çocuğun fiili ehliyeti ve temsili, çocuğun korunması, velayetin kaldırılması, velayetin geri verilmesi gibi konuları kapsar.
  2. Nafaka Davaları: Boşanma sonrası bir eşin diğerine veyahut eşlerden birinin müşterek çocuğun giderleri için maddi destek sağlaması amacıyla açılan davalardır. Nafaka miktarı ve süresi bu tür davaların merkezinde yer alır. Nafaka davaları eşler veyahut çocukları arasında açıldığı gibi aile içerisinde yardım edilmediği takdirde yoksulluğa düşecek altsoy, üstsoy veya kardeşlere de ödenmesi talebi ile açılabilir.
  3. Miras Davaları: Bir kişinin vefatı sonrasında, bıraktığı takdirde, vasiyetname (TMK m.531vd.) , miras sözleşmesi (TMK m.527 vd.) , mirasın paylaşımı, mirasın intikali, mirasın reddi veya mirastan feragat gibi miras hukuku konularını içerir.
  4. Evlat Edinme Davaları: Evlat edinme süreci ile ilgili davaları kapsar. Evlat edinme koşulları, prosedürü ve evlat edinme sonrası haklar bu tür davaların ana konularını oluşturur.
  1. Vesayet ve Koruma Davaları: Reşit olmayan veya kısıtlı yetenekli bireylerin vesayeti ve korunmasıyla ilgili davalardır. Bu tür davalarda bu bireylerin haklarının ve ihtiyaçlarının korunması amaçlanır.
  1. Evlenme ve Evlilik İptali Davaları: Evlilik akdinin geçerliliği veya iptaliyle ilgili davaları içerir. Örneğin, evlilik akdi esnasında hile veya zorlama olduğu iddiasıyla açılan davalara örnek verilebilir.
  2. Aile İçi Şiddet ve Koruma Tedbirleri Davaları: Aile içi şiddet mağdurlarının korunması için alınan koruma tedbirleri ile ilgili davalardır. Mağdurun güvenliğini sağlamak amacıyla açılır.
  3. Mal Paylaşımı ve Ortaklığın Giderilmesi Davaları: Evlilik birliği sırasında edinilen malvarlığının paylaşımı veya ortaklığın giderilmesi ile ilgili davalardır.
  4. Ad ve Soyadı Değişiklikleri Davaları: İsim veya soyadı değişikliği talepleri ile ilgili davalardır.
  5. Nişanlanma ve Sonuçlarına İlişkin DavalarKarşılıklı bir evlenme vaadi olan nişanlanma aile hukukunda bağımsız nitelikli bir sözleşmedir. Nişanlanmanın temsilci vasıtası ile yapılması mümkün değildir. Nişanın bozulması, hediyelerin iadesi, nişanın bozulması sebebiyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazminine yönelik davalar bu tür davalardandır.

Yukarıdaki davalar genel bir çerçeve çizmektedir, ancak her ülkenin yasaları ve düzenlemeleri farklı olabilir. Ayrıca aile mahkemeleri, farklı türdeki aile hukuku uyuşmazlıklarını çözmek amacıyla daha spesifik dava türleri de işleyebilir.

AİLE HUKUKU AVUKATI HANGİ DAVALARA BAKAR?

Özellikle boşanma davası, Aile Hukukunda en önemli sayılabilecek davalardan biridir. Boşanma davasında boşanmanın yanı sıra maddi ve manevi tazminat davası, mal paylaşımı, çocukların velayeti, tedbir, iştirak, yoksulluk nafakası gündeme gelir. Bu gibi hususlarda dava sürecinde zamanında ve yerinde hareketlerin yapılması, mahkemeye sunulacak delillerin titizlikle incelenip lehe olan kısımların ön plana çıkarılması gerekmektedir. Boşanma konusunda herhangi bir hak kaybı yaşamamak için süreci alanında uzman bir avukatla yönetmek sizin için faydalı olacaktır. Bu konu ile ilgili HDY Hukuk & Danışmanlık olarak alanında uzman avukat kadromuzla sizlere yardımcı olmaya hazırız.

Boşanmanın yanı sıra Aile Hukuku birçok dava türünü kapsamaktadır;

  • Çekişmeli boşanma davası,
  • Soybağı davası, (Ö. Babalık davası)
  • Anlaşmalı boşanma protokolü düzenlenmesi,
  • Çekişmeli boşanma davasında maddi ve manevi tazminat talepleri,
  • Velayet ve nafakaya ilişkin uyuşmazlıklar,
  • Malvarlığı tasfiyesinin yürütülmesi,
  • Evlilik sözleşmesi olarak bilinen malvarlığı sözleşmelerinin hazırlanması,
  • Aile mahkemelerinde görülen davalar,
  • Evlat edinme hususunda her türlü dava ve sürecin takibi,
  • Nişanlılık ve nişanlılığın sona ermesi halinde çıkan uyuşmazlıklar,
  • Vesayet, kayyım, yasal danışmanlık hususları,
  • Aile konutu şerhi,
  • Evlenmede iddet süresinin kaldırılması,
  • Aile içi şiddet ve benzeri hallerde tedbir alınması,

AİLE HUKUKU DAVALARINDA ZAMANAŞIMI ve HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRELER NELERDİR?

Bu alanda birçok zamanaşımı ve hak düşürücü süre bulunmakla birlikte; uygulamada en sık karşılaşılan durumlara ilişkin sürelerden birkaçı şu şekildedir: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ‘Aile Hukuku’ adlı ikinci kitabının ‘Evlilik Hukuku’ başlıklı birinci kısım ikinci bölümünde bulunan 178. maddesinde; ‘Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar’ hükmü yer almaktadır.

Kanunkoyucu evlatlık ilişkisinin kaldırılmasında iki tane hak düşürücü süre öngörmüş olup bu süreler bir ve beş yıldır. Evlatlık ilişkisinin kaldırılmasında iptal sebebinin öğrenilmesinden itibaren bir yıllık ve evlat edinme işleminin tamamlanmasından itibaren beş yıllık hak düşürücü süreler mevcuttur. (TMK m .319)

KAYNAKÇA

 

  • Dr. Ahmet Mithat Kılıçoğlu – Aile Hukuku Kitabı 2020 B.
  • https://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=122444
  • Dr. Bilge ÖZTAN-Medeni Hukuk’un Temel Kavramları
portfolio_05
portfolio_04
portfolio_03
portfolio_02

MİRAS HUKUKU

Miras hukuku, miras bırakanın ölümü, gaipliği veya ölüm karinesi ile sona ermeyen hak ve borçların kimlere ve ne şekilde intikal edeceğine ilişkin hukuki durumları düzenleyen hukuk dalıdır.

Ofisimiz alanında uzman avukat kadrosu ile; muris hayatta iken yapacağı miras sözleşmesi, vasiyetname, mirastan feragat gibi iş ve işlemlerde hukuki destek sağlayabileceği gibi murisin ölümünden sonra çıkacak miras ile ilgili uyuşmazlıklarla ilgili olarak hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti sunmaktadır.

TÜKETİCİ HUKUKU

6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsayan bir hukuk dalıdır. İlerleyen teknoloji ile beraber gelişen e-ticaret uygulamaları sebebiyle son zamanlarda oldukça önem kazanmaya başlamıştır.

HDY Hukuk & Danışmanlık; Tüketici uyuşmazlıkları, İlgili mevzuata uygun aksiyonlar almak, Tüketici Hakem Heyeti ve Tüketici Mahkemeleri nezdinde tüketici ve sağlayıcı arasındaki uyuşmazlıkların çözümü, Tüketici ile ticari veya mesleki amaçlarla hareket edenler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemler ile ilgili tüm dava ve işlerde hukuki danışmanlık vermektedir.

TÜKETİCİ HUKUKU NEDİR?

Tüketici hukuku, tüketicinin sahip olduğu hak ve çıkarlarını üretici veya satıcı firmaya karşı korumayı amaçlayan bir hukuk dalıdır. Tüketici, mal veya hizmetin satın alınması, kullanılması ve iade edilmesi gibi konularda çeşitli haklara sahiptir. Tüketici hukuku, ilgili bu hakların tüketiciye tanınmasını, tüketicinin korunmasını ve ilgili ilişkinin hukuka uygun bir şekilde uygulanmasını sağlamaktadır.

Tüketici hukuku, aynı zamanda tüketici ile işletme arasındaki sözleşmelerin geçerliliğini, şartlarını ve hukuka uygunluğunu düzenlemektedir.

TÜKETİCİ HUKUKUNUN AMACI NEDİR?

Tüketici hukukunun amacı, makalemizin başında da bahsedildiği üzere tüketicinin sahip olduğu hak ve çıkarlarını işletmeye, üreticiye veya firmaya karşı korumaktır.

Tüketici hukuku, tüketiciye ilgili hakların sağlanmasını, bu hakların korunmasını ve aynı zamanda uygulanmasını amaçlar.

Tüketici hukukunun temel amacı olarak, tüketici kişileri haksız ve kötü niyetli ticari uygulamalardan, yanıltıcı reklamlardan ve bu doğrultudaki kötü niyetli işlemlerden korumaktır diyebiliriz.

Tüketicilere açık ve şeffaf bilgi verilmesinin sağlanması, tüketicinin haksız ticari uygulamalarından korunması da tüketici hukukunun amaçları arasında yer almaktadır.

Ayrıca 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un içeriğinde ilgili kanunun amacı olarak aşağıdaki şekilde bir kanun maddesi düzenlenmiştir,

“MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.”

İlgili kanun maddesinden de görüldüğü üzere tüketici hukuku alanındaki bu kanunun amacı, tüketicinin kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyup kötü niyetli uygulamalara karşı önlemler almaktır.

TÜKETİCİ HUKUKU NELERİ KAPSAMAKTADIR?

Tüketici hukuku, tüketicilerin haklarını ve çıkarlarını korumayı amaçlayan geniş bir hukuk dalı olup bu hukuk dalı, günümüzde de büyümeye ve gelişmeye devam etmektedir. Bu doğrultuda da tüketici hukuku, birçok konuyu kapsam alanında bulundurmaktadır. Tüketici hukukunun kapsadığı ilgili konulara kısaca değinecek olursak,

  • Satış Sözleşmeleri, tüketici hukukunun kapsam alanına girmekte olup tüketici hukuku, mal veya hizmetlerin satın alınmaları ile ilgili sözleşmeleri düzenlemektedir. İlgili bu sözleşmelerin düzenlenmesindeki amaç, tüketicilere açık ve bilgi verilmesini sağlamaktır.
  • Haksız Ticari Uygulamalar: Tüketici hukukunun bir diğer kapsam alanı ise tüketicilere yönelik yanıltıcı ve kötü niyetli reklamların engellenmesi, kötü niyetli pazarlama taktiklerinden ve haksız ticari uygulamalardan tüketicileri korumaktır.
  • Hizmet Sözleşmeleri: Tüketici hukuku, tüketicilerin aldıkları hizmetlerle ilgili yapılan sözleşmeleri kapsam alanına almaktadır.
  • Mesafeli Satış Sözleşmeleri: İnternet, telefon ya da diğer uzaktan iletişim araçları ile yapılan satış ve ilgili düzenlemelerin yapılması da tüketici hukukunun kapsam alanına girmektedir.

Genel olarak değerlendirmek gerekirse, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamalar tüketici hukukunun kapsam alanına girmektedir.

TÜKETİCİ HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARI

Tüketici hukuku, tüketicilerin ilgili kurum ve şahıslara karşı hak ve çıkarlarını korumak amacıyla çeşitli temel kavramları içermektedir. Tüketici hukukunun temel kavramlarına kısaca değinmek gerekirse,

  • Tüketici: Tüketici, mal veya hizmetleri satın alan ve kişisel olarak kullanma niyetinde olan kişileri ifade etmektedir. Tüketici, ticari veya mesleki amaç ile satın alım yapmayan kişidir.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanununda tüketici, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi olarak tanımlanmıştır.

  • Satıcı: Satıcı kavramı, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun isimli kanunda, kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişi olarak tanımlanmıştır.
  • Mal: Mal, alışverişine konu olan, taşınır, taşınmaz gibi her türlü malı ifade etmektedir.
  • Sağlayıcı: Sağlayıcı, ticari ve mesleki amaçlarla tüketicilere hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek ya da tüzel kişiyi ifade etmektedir.
  • Tüketici İşlemi: Tüketici işlemi ilgili kanunda, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem olarak tanımlanmıştır.
  • Satış Sözleşmeleri: Tüketicilerin mal ya da hizmet satın alımları ile ilgili yaptığı sözleşmelerdir.
  • Haksız Ticari Uygulamalar: Haksız ticari uygulamalar, tüketici kişilerin yanıltıcı reklamlar, haksız veya kötü niyetli aynı zamanda hileli ticari uygulamalar sonucunda mağdur edilmesidir.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER EVRENSEL TÜKETİCİ HAKLARI BİLDİRGESİ

Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Bildirgesi ile ilan edilen haklar, ilk defa 15 Mart 1962 tarihinde J.F. Kennedy tarafından temsilciler meclisine sunulan raporda yer almış ve sonrasında Avrupa Konseyi tarafından 1975 yılında evrensel tüketici hakları olarak beş madde halinde ilan edilmiş olup Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Bildirgesi, 16 Nisan 1985 tarihinde oybirliği ile kabul edilmiştir.

İlgili haklar, tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunması hakkı, tüketicilerin ekonomik çıkarlarının korunması hakkı, tüketicinin şikayet ya da sesini duyurma hakkı, tüketicinin temsil edilme hakkı ve tüketicinin aydınlatılma, eğitilme ve bilgilendirilme hakkı şeklindeki haklardan oluşmaktadır.

Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Bildirgesi’nin Hedefler başlıklı 1. Maddesine göre,

“Bütün ülkelerdeki, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki tüketicilerin menfaatlerini ve ihtiyaçlarını göz önüne alarak tüketicilerin çoğu zaman ekonomik şartlar, eğitim seviyeleri ve pazarlık gücü yönünden dengesizliklerle karşılaştıklarının idrakinde olarak; ve adil, tarafsız ve idame ettirilebilecek ekonomik ve sosyal bir gelişmeyi teşvik etmenin önemi kadar, tüketicilerin zararlı olmayan ürünlere erişme haklarına sahip olması gerektiği düşüncesi ile tüketicinin korunmasına ilişkin temel esaslar aşağıdaki şu hedefleri ihtiva eder:
a) Ülkelere, halklarına, tüketici olarak yeterli korumayı sağlamak ve idame ettirmek yönünde yardımcı olmak.
b) Tüketicilerin ihtiyaçlarına ve isteklerine cevap verecek üretim ve dağıtım şekillerini kolaylaştırmak,
c) Malların üretimi ve dağıtımı ve tüketicilere hizmet vermekle iştigal edenler için yüksek ahlaki davranış seviyesini teşvik etmek,
d) Tüketicileri olumsuz yönde etkileyen ulusal ve uluslararası düzeyde faaliyette bulunan bütün teşebbüslerin iş yolsuzluklarına mani olmak için ülkelere yardımcı olmak,
e) Bağımsız tüketici gruplarının gelişmesini kolaylaştırmak,
f) Tüketiciyi koruma alanında uluslararası işbirliğini kolaylaştırmak,
g) Tüketiciye daha düşük fiyatlarla daha çok seçenek temin edecek pazar şartlarının gelişmesini teşvik etmek.”

TÜKETİCİNİN HAKLARI NELERDİR?

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere ülkemizin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Bildirgesi’ne göre tüketicinin sahip olduğu bazı haklar mevcuttur. Bunlar,

  • Tüketicinin Temel İhtiyaçların Karşılanması Hakkı
  • Tüketicinin Sağlık Ve Güvenliğinin Korunması Hakkı
  • Tüketicinin Bilgi Edinme Hakkı
  • Tüketicinin Seçme Hakkı
  • Tüketicinin Zararının Giderilmesi Hakkı
  • Eğitilme Hakkı
  • Ekonomik Çıkarların Korunması Hakkı
  • Sağlıklı Bir Çevreye Sahip Olma Hakkı
  • Temsil Edilme, Örgütlenme, Sesini Duyurma Hakkı

Makalemizde de bahsettiğimiz diğer ilgili mevzuatlarda da tüketicilerin sahip olduğu bazı haklara yer verilmiştir. Örneğin 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11. Maddesinde tüketicinin satın almış olduğu malın ayıplı olması durumunda tüketiciye bazı seçimlik haklar tanınmıştır.

AYIPLI MAL NEDİR?

Ayıplı mal en genel tanımıyla ilgili kanunda da tanımlandığı üzere, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanununda ayıplı mala, ayıplı maldan sorumluluk, ispat yükü ve satın alınan malın ayıplı çıkması durumunda tüketicinin seçimlik haklarına açıkça yer verilmiştir. Ayıplı mal ile ilgili olan kısım kanunun üçüncü kısmının birinci bölümünde yer almaktadır.

CAYMA HAKKININ KAPSAMI NEDİR VE NE ZAMAN KARAR CAYMA HAKKI KULLANILABİLİR?

Cayma hakkı, memnun kalınmayan bir malı ya da hizmeti iade etmek amacı ile tüketicilere sunulmuş bir hakkı ifade etmektedir.

Cayma hakkı, koşullara göre değişkenlik gösterebilmektedir.

  • Örneğin, taksitle satış sözleşmesindeki durumu ele alırsak, tüketici yedi gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin taksitle satış sözleşmesinden cayma hakkına sahiptir.
  • Bir diğer durum ise tüketici kredisi sözleşmesinden cayma hakkıdır. Tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin tüketici kredisi sözleşmesinden cayma hakkına sahiptir.
  • Ön ödemeli konut satış sözleşmesinde ise tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin cayma hakkına sahiptir.

Mesafeli sözleşmelerde, tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahiptir.

TÜKETİCİ HAKEM HEYETİ NEDİR?

Tüketici hakem heyeti, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara çözüm bulma amacı ile kurulan heyetlerdir.

Bakanlık, tüketici hakem heyetlerini oluşturmakla görevlidir ve aynı zamanda tüketici hakem heyetlerinin yetki alanı ile iş bölümü Bakanlıkça belirlenmektedir.

TÜKETİCİ HAKEM HEYETİNE NASIL BAŞVURULUR?

Belirli para sınırının altındaki uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunlu olmakla beraber bu para sınırının üstündeki uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetine başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır.

İlgili bu parasal sınır yıllara göre değişiklik göstermekle beraber 2023 yılı için esas alınan parasal sınır, 66.000,00 TL olarak düzenlenmiştir. Demek oluyor ki 2023 yılında 66.000,00 TL altındaki uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetine başvuru zorunluluğu bulunurken bu sınırın üstündeki uyuşmazlıklarda herhangi bir zorunluluk bulunmamaktadır.

TÜKETİCİ HAKLARIYLA İLGİLİ MEVZUATLAR

Tüketici haklarının korunması ile ilgili esas mevzuat 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun olmakla beraber tüketici hakları ile ilgili çok sayıda yönetmelik bulunmaktadır. Bunlardan bazıları, Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmelik, Tüketici Hakem Heyetleri Bilirkişilik Yönetmeliği, Tüketici Kredisi Sözleşmeleri Yönetmeliği, Tüketici Ödülleri Yönetmeliği, Yenilenmiş Ürünlerin Satışı Hakkında Yönetmelik, Taksitle Satış Yönetmeliği, Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği, Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği, Abonelik Sözleşmeleri Yönetmeliği gibi yönetmeliklerdir.

Tüketici hakem heyetleri, kendilerine yapılan başvuruları kabul etmek zorundadır.

Başvuruları ise tüketici, yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapabilmektedir. Tüketici hakem heyetinin bulunmadığı yerlerde ise başvurular o ilçe kaymakamlığına yapılabilmektedir. Bu durumda yapılan başvurular, kaymakamlıklarca, Bakanlıkça belirlenen yetkili tüketici hakem heyetine gönderilmektedir.

Tüketici hakem heyetine başvuruyu, tüketici, şahsen ya da avukatı aracılığıyla elden, posta yolu ile ya da e-Devlet kapısı aracılığıyla yapabilmektedir.

ANKARA TÜKETİCİ HUKUKU AVUKATI

Tüketici hukuku alanında herhangi bir hak kaybı yaşamamak için süreci alanında uzman bir avukatla yönetmek sizin için faydalı olacaktır. Bu konu ile ilgili HDY Hukuk & Danışmanlık olarak alanında uzman avukat kadromuzla sizlere yardımcı olmaya hazırız.

KAYNAKÇA

1- Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun

2- Prof. Dr. A. Lâle SİRMEN, Tüketici Hukukunun Amacı Ve Özellikleri

3- https://acikders.ankara.edu.tr/course/view.php?id=4700

4- https://hukukbook.com/birlesmis-milletler-tuketici-haklari-evrensel-bildirgesi/

İCRA HUKUKU

İcra hukuku, hukukun önemli bir dalı olmaklar beraber icra hukukunu, alacaklının, borcunu ödemeyen borçludan alacağına ve aynı zamanda taleplerine nasıl kavuşacağını düzenleyen bir hukuk dalı olarak tanımlayabiliriz.

Makalemizin devamında da detaylıca açıklayacağımız üzere icra hukuku, ilamlı icra ve ilamsız icra olarak iki türe ayrılmaktadır. Kısaca ilamlı icra takibi, mahkemede devam eden yargılama sonucunda verilen karar doğrultusunda başlatılırken ilamsız icra takibi ise mahkeme kararı olmaksızın doğrudan icra dairesine başvurularak başlatılan takip işlemidir.

İCRA HUKUKUNUN AMACI NEDİR?

İcra hukukunun temel amaçlarından bahsetmek gerekirse,

  • İcra hukuku, alacaklının borcunu ödemeyen borçludan alacaklarını tahsil etme hakkını korumaktadır.
  • İcra hukuku, mahkeme tarafından verilen kararların uygulamasına da yardımcı olmaktadır.
  • İcra hukuku, alacaklının alacağına ulaşabilmesi için haciz işlemlerini de düzenlemektedir.
  • Borçlular karşısında alacaklılarının hakkını korumak da icra hukukunun temel amaçlarından biridir.

İCRA HUKUKU NELERİ KAPSAR?

İcra hukukunun kapsam alanına giren birçok konu vardır. Bunlar arasında, borç tahsilatı, haciz işlemleri, icra işlemlerinin yürütülmesi esası ve usulü, alacak tahsilatı, borçlu bilgilendirme işlemleri, haciz sonucu satış işlemleri, itirazlar ve itiraz süreçleri, ilgili mahkeme kararlarının uygulanması konularını sayabiliriz.

İCRA HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARI

  • Alacaklı: İcra işlemlerini başlatan ve alacağı olan kişidir.
  • Borçlu: Borcunu yerine getirmeyen kişidir.
  • İcra Müdürlüğü: Başlatılan icra işlemlerini uygulayan ve takip eden kurumdur.
  • İcra Mahkemesi: İcra işlemlerini denetleyen ve icra dosyaları ile ilgilenen mahkemedir.
  • İcra Takibi: Borçlunun borcunu ödemesi için başlatılan yasal işlemdir.
  • Haciz: Borçlunun mal varlığına el konulması işlemidir.
  • İtiraz: Tarafların icra işlemlerine karşı yaptığı işlemdir.
  • İcra Memuru: İcra işlemlerini yöneten ve dosyaların işleyişini takip eden resmi memurdur.
  • İcra Takip İşlemleri: İcra organları tarafından borçluya karşı yapılan, alacaklının alacağına kavuşmasına yönelik işlemlerdir. Örneğin, haciz ve satış işlemleri.
  • Taraf Takip İşlemleri: Tarafların yaptıkları işlemlerdir. Örneğin, takip talebi.
  • İpotek: “İpotek” tabiri ipotekleri, ipotekli borç senetlerini, irat senetlerini, eski hukuk hükümlerine göre tesis edilmiş taşınmaz rehinlerini, taşınmaz mükellefiyetlerini, bazı taşınmazlar üzerindeki hususî imtiyazları ve taşınmaz eklenti üzerine rehin muamelelerini ihtiva eder.
  • Taşınır Rehni: “Taşınır rehni” tabiri, teslime bağlı rehinleri, Türk Medenî Kanununun 940’ıncı maddesinde öngörülen rehinleri, ticarî işletme rehnini, hapis hakkını, alacak ve sair haklar üzerindeki rehinleri, ihtiva eder.
  • Rehin: Sadece “Rehin” tabiri, “ipotek” ve “taşınır rehni” tabirlerine giren bütün taşınır ve taşınmaz rehinlerini, ihtiva eder.

İCRA İŞLEMLERİNDE BORÇLU VE ALACAKLI HAKLARI

İcra işlemlerinde borçluların ve alacaklıların çeşitli hakları bulunmaktadır. Bu hakları detaylandırmak gerekirse,

Borçlu Hakları:

  • İcra Takibinin Tebliği: İcra takibinin başlangıcı icra takibinin borçluya tebliğidir. Borçlunun takibin başlamasından haberdar olmalıdır ve aynı zamanda takipten haberdar edilme hakkına sahiptir.
  • Borçlunun İtiraz Hakkı: Borçlunun kendisine tebliğ edilen icra takibine itiraz etme hakkı vardır.
  • Yapılan İtirazın İncelenmesi Hakkı: Borçlu tarafından yapılan itiraz incelenip değerlendirilmelidir.
  • Borçlunun Mal Beyanı: Borçlu, icra takibine karşı mal beyanında bulunur.
  • Taksitlendirme: Borçlu, kendisine takip başlatan alacaklı ile anlaşabilir ve borcun taksitlendirilmesini sağlayabilir.
  • Şikayet Hakkı: Borçlu, icra dairesi çalışanlarının yaptıkları işlem sırasında herhangi bir hukuka aykırı işlem yaptığını düşünürse bu durumu şikayet etme hakkına sahiptir.

Alacaklının Hakları:

  • İcra Takibi Başlatma: Alacaklı, borcunu tahsil etme amacı ile icra takibi başlatılması hakkına sahiptir.
  • İtirazın Değerlendirilmesi: Alacaklı, borçlu tarafından yapılan itirazın hukuka uygunluğunun değerlendirilmesini isteyebilir.
  • İcra Takip İşlemlerinin İzlenmesi: Alacaklı, icra takip işlemlerini izleme hakkına sahiptir.
  • Satış Talebi: Alacaklı, el konulan malın satışını talep etme hakkına sahiptir.
  • Masrafların Tahsili: Alacaklı, icra takibi işlemleri sırasında ortaya çıkan masrafları borçludan tahsil etme hakkına sahiptir.
  • Takip Sonucunda Elde Edilen Paraları Tahsil: Alacaklı, takip sırasında elde edilen paraları tahsil hakkına sahiptir.

İCRA HUKUKU KAÇA AYRILIR?

İcra, ilamlı icra ve ilamsız icra olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu iki takibin süreçlerinde bazı farklı aşamalar bulunmaktadır. İlamsız icra ve ilamlı icra kavramlarını detaylıca açıklamamız gerekirse:

-İlamlı İcra

İlamlı icra takibi yoluna doğrudan, elimizde belirli belgeler olmadan başvuru yapamayız. İlamlı icra takibinin başlatılabilmesi için mahkeme kararı, mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re’sen tanzim edilen noter senetleri olması gerekir. İlamlı icra takibinde para ve teminat alacaklarından farklı alanlarda da başvuru söz konusudur. Mesela çocuk teslimi, taşınır ya da taşınmaz teslimi için de ilamlı icra takibi başlatılabilmektedir.

-İlamsız İcra

İlamsız icra takibi, mahkeme kararı olmaksızın doğrudan başlatılabilen bir takip türüdür. İlamsız icra takibinin başlatılabilmesi için alacağın para ve teminat alacaklarından kaynaklı olması gerekmektedir.

Bunun dışında ilama dayalı bir alacak ilamsız icra takibine konu edilememektedir. Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/2 E. 2017/3 K. Sayılı kararına göre,

“Açıklanan tüm bu olgular karşısında ilamların genel haciz yolu ile ilamsız takibe konu edilmesinin icra hukukuna ve yargılama tekniğine uygun düşmediği, bu yola başvurmakta alacaklının hukuki yararının bulunmadığı gibi borçlunun hukuki durumunun ağırlaştırıldığı ve taraflar arasındaki menfaatler dengesinin bozulduğu sonucuna varılmış ve içtihatların “ilama dayalı bir alacağın ilamsız takip konusu yapılamayacağı” yönünde birleştirilmesine karar verilmiştir.

“İlama dayalı bir alacağın ilamsız takip konusu yapılamayacağı”na 26.05.2017 günlü oturumda oy çokluğu ile karar verilmiştir.”

CEBRİ İCRA NEDİR?

Cebri icranın kelime anlamı, zor kullanarak yerine getirmektir. Cebri icra, maddi hukuktan kaynaklanan taleplerin devlet kuvveti yardımı ile fiilen gerçekleştirilmesini ifade eder. İlgili bu taleplerin icra dairesi gibi devletin yetkili organları ve devlet kuvveti ile gerçekleştirilmesine hizmet eden faaliyetlerin tümüne cebri icra faaliyeti denmektedir. Bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde uyulması gereken kuralları düzenleyen hukuk dalına ise cebri icra hukuku denmektedir.

CÜZİ İCRA NEDİR?

Cüzi icra, cebri icranın bir çeşidi olarak düzenlenmektedir. Cüzi icra, alacaklı ya da alacaklılara karşı borcunu ödemeyen borçlunun hacze konu borcunun alacağa yetecek kadar olan kısmının satılıp takip başlatan alacak veya alacaklılara ödenmesidir.

İCRA TAKİP YOLLARI

İcra ve iflas hukukunda üç çeşit takip yolu bulunmaktadır. Bunlar; haciz, iflas ve paraya çevirmedir. Bu takip yollarını detaylandırmak gerekirse,

-Haciz

Haciz yolu ile takip, ilamsız takip ve ilamlı takip yolları olmak üzere iki şekilde başlatılabilir. İlamsız takip yolu ise kendi içinde dörde ayrılmaktadır. Bu dört grubun içinde genel haciz yolu ile takip, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip, kiralanan taşınmazların tahliyesine özgü takip ve abonelik sözleşmesine özgü haciz yolu ile takip vardır.

-İflas

İflas ile takip yolu ise kendi içinde takipli iflas ve takipsiz iflas olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Takipli iflasta, alacaklı borcunu ödemeyen borçluya karşı icra dairesinde iflas takibi başlatmaktadır. Alacaklının icra dairesinde başlatmış olduğu bu takip üzerine borçlunun süresi içinde borcunu ödememesi durumunda alacaklı, borçlunun iflasına karar verilmesi talebi ile asliye ticaret mahkemesinde iflas davası açabilir.

Takipsiz iflas yani doğrudan iflasta ise alacaklı veya borcunu ödemeyen borçlu, icra dairesinden iflas takibini başlatmaksızın doğrudan ticaret mahkemesine başvurup iflas kararı talep edebilir.

-Paraya Çevirme

Rehinle temin edilmiş alacaklar için öncelikle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılması gerekmektedir bu aşama olmaksızın doğrudan ilamlı ya da ilamsız takip yoluna başvurulamaz. Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte diğer yollardan farklı olarak haciz aşaması bulunmamaktadır.

HACİZ NEDİR?

Haciz, genel anlamıyla kesinleşmiş olan bir icra takibinin konusu para alacağının ödenmesi amacı ile talep sahibi alacaklı lehine alacak miktarını karşılamaya yetecek değerde borçluya ait mal ve haklara icra dairesi tarafından hukuken el konulmasıdır.

Kural olarak borçlunun başka bir kişiye devredebileceği tüm haklar haczin konusu olabileceği gibi taşınır mallar, taşınmaz mallar, alacak hakları ve fikri haklar gibi haklar haczedilebilmektedir.

Alacaklı tarafın talebi olmadan hacze kendiliğinden karar verilemez. Haczin yapılabilmesi için alacaklının icra dairesine talepte bulunması gerekmektedir.

Alacaklı haciz talebinde, ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde bulunmalıdır. Bir yıllık sürenin geçmesi halinde ilgili icra dosyası işlemden kaldırılacaktır.

Alacaklının icra dairesine haciz talebinde bulunmasından itibaren üç gün içinde haciz, icra müdürü tarafından gerçekleştirilmektedir. Üç günlük sürenin aşılması haczin geçerliliğinin etkilemez ancak şikayet konusu oluşturur.

HACİZ ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

Haczin çeşitleri, geçici haciz, kesin haciz ve ihtiyati haciz olmak üzere üç çeşittir. Aynı zamanda kesin haczin alt türü olarak tamamlama haczi ve ilave haciz türleri de bulunmaktadır.

  • Geçici Haciz: İtirazın geçici kaldırılması kararı üzerine alacaklı geçici haciz talebinde bulunabilir. Geçici haciz durumunda alacaklı satış talebinde bulunamaz ancak diğer konular kesin haciz hükümlerine göre yapılmaktadır.
  • İhtiyati Haciz: İhtiyati haciz, icra ve iflas kanununda “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.” Şeklinde düzenlenmiştir. İhtiyati haciz durumunda da alacaklı satış isteyemez.
  • Kesin Haciz: Takip kesinleştikten sonra başlatılan işleme kesin haciz denmektedir. Söz konusu alacak karşılanana kadar borçlunun malları haczedilmektedir. Bazı durumlarda yapılan haciz alacak miktarını karşılamadığında yeni haciz yapılmaktadır. Bu hususta kesin haczin alt başlığı olarak iki haciz türü daha düzenlenmiştir. Bunlar ilave haciz ve tamamlama haczidir.
  • İlave Haciz: Hacze başka alacaklıların da iştirak etmesi sonucu daha önce haczedilmiş olan malların bütün alacakları karşılamadığı durumda alacaklı veya alacaklıların talebi üzerine yapılan hacizdir.
  • Tamamlama Haczi: Tamamlama haczi, İcra ve İflas Kanunun 139. Maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, “Satış tutarı bütün alacakları ödemeye yetmezse icra memuru kendiliğinden yeni hacizler yaparak haczi tamamlar; ancak bu suretle haczolunan mallar üzerinde sonra gelen derecelerin evvelce koydurdukları hacizler varsa bu hacizlerin doğurduğu haklara halel gelmez. Yeniden haczedilen mallar ayrıca satış talebine hacet kalmaksızın ve mümkün olduğu kadar çabuk satılır.”

İCRA HUKUKUNDA İTİRAZ VE İPTAL DAVALARI

Borçlu, başlatılan icra takibine yedi gün içinde itiraz edebilir. Borçlunun etmiş olduğu bu itiraz sonucunda icra takibi kendiliğinden durmaktadır.

Borçlunun itirazı sonucu duran takibe devam edilebilmesi için alacaklının itirazı gidermesi gerekir. Bu itirazı gidermek içinse alacaklının ya itirazın iptali için mahkemede dava açar ya da itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurur.

İCRA VE HACİZLERE HANGİ MAHKEME BAKAR?

İcra hukukundaki uyuşmazlıklarda uyuşmazlık türüne göre çeşitli mahkemeler görevlidir.

İcra Mahkemesi, icra ve iflas işleri ile ilgilenen ilk derece mahkemesidir.

İcra Mahkemesinin görev alanına giren işleri saymamız gerekirse,

  • İcra ve iflas dairelerinin işlemlerine karşı yapılmış olan şikayetleri inceler.
  • İtirazın geçici ve kesin kaldırılması taleplerini inceleyip karara bağlar.
  • Gecikmiş itirazların incelemesi yapılmaktadır.
  • Haciz ve satış işlemlerini durdurmak.
  • İcra ve iflas dairelerinin işlemlerinin iptalini sağlamak.
  • İcra ve iflas hukuku alanındaki uyuşmazlıkları incelemek.

ANKARA İCRA AVUKATI

İcra hukuku alanında herhangi bir hak kaybı yaşamamak için süreci alanında uzman bir avukatla yönetmek sizin için faydalı olacaktır. Bu konu ile ilgili HDY Hukuk & Danışmanlık olarak alanında uzman avukat kadromuzla sizlere yardımcı olmaya hazırız.

KAYNAKÇA

1-Arslan, Yılmaz, Ayvaz-İcra ve İflas Hukuku

2-https://cdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=s%CC%A7ikayet–ilamsiz-icra.pptx

3-https://itunesu-assets.itunes.apple.com/itunes-assets/CobaltPublic49/v4/4f/18/c4/4f18c41d-d5ea-5804-73e3-65877e4b5b7b/305-1571469758717127326-_N_TE_1.pdf

4-https://ets.anadolu.edu.tr/storage/nfs/HUK206U/ebook/HUK206U-13V3S1-8-0-1-SV1-ebook.pdf

5-http://cdn.istanbul.edu.tr/statics/hukuk.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2017/12/Menfi-Pratik-Çalışma.pdf

KİRA HUKUKU

Kira hukuku, genel olarak kiraya veren ile kiracı arasında yapılan kira sözleşmesinden doğan hak ve yükümlülükleri düzenleyen bir hukuk dalıdır.

Bu hukuk dalı, kiracıların ilgili şeyi kiralaması ile ilgili hukuki meseleleri kapsar dolayısıyla da kiracı ile kiraya verenin sorumlulukları ve hakları bu hukuk dalına göre belirlenir. Genel olarak bu hukuk dalının kapsadığı konularak değinmek gerekirse, kiracıların kira bedeli ödeme borcu, taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinin koşulları, kiraya veren ile kiracı arasındaki ilişki, kiracının özen borcu, kiralananın bakımı gibi konular bu kapsam içindedir.

Kira hukuku, hem kiraya verenin hem de kiracının hakkaniyete uygun ve adil bir şekilde korunmasını hedefler. Aynı zamanda taraflar, kira hukukunu iyice öğrenerek aralarında yapacakları kira sözleşmesini yasalara ve hukuka uygun olarak düzenlemelidirler.

Kira hukuku kavramının devamında ise kira hukukunun amacı nedir? Kira sözleşmesi türleri nelerdir? Kiracının borçları nelerdir? gibi kira hukukuna ilişkin temel konuları makalemizde inceleyebilirsiniz!

KİRA HUKUKUNUN AMACI NEDİR?

Kira hukukunun amacı genel olarak hem kiracının hem de ev sahibinin adil bir şekilde, tarafları mağdur etmeden onların çıkarlarını koruyarak ve aralarındaki sözleşmenin de yasalara ve hukuka uygun olarak ele alınmasını sağlamaktır.

Dolayısıyla kira hukukunun amacını, kiracı ile kiraya veren arasındaki kira ilişkisini düzenlemekle birlikte bu kapsamdaki ilişkilerinde haklarını ve yükümlülüklerini belirlemek olarak ele alabiliriz. Kira hukukunun amacı genel olarak bahsettiğimiz şekildedir. Bu genel durumu maddeler şeklinde biraz daha açmamız gerekirse;

  • Taraflar Arasındaki Uyuşmazlıkların Giderilmesi: Kira hukuku, kira sözleşmesinden ve tarafların kira ilişkilerinden sebeple ortaya çıkmış olan uyuşmazlıkların giderilmesi yönünde düzenlemeleri içerir. Taraflar arasındaki bu uyuşmazlıkların hukuka uygun yollarla giderilmesini amaçlar.
  • Kiracıların ve Kiraya Verenlerin Hukuka Uygun Olarak Korunması: Kira hukuku, kiracıların ve ev sahiplerinin haklarını güvence altına almaktadır. Tarafların birbirlerine karşı yaptıkları hukuka aykırı ve keyfi işlemlere karşı çeşitli yaptırımlar düzenleyerek bahsedilen hukuka aykırı durumların engellenmesi amaçlanmıştır.
  • Kira Bedeli Hakkındaki Uyuşmazlıkları Çözümlemek: Kira hukuku, aynı zamanda kira bedelinin nasıl belirleneceğini ve artırılacağını da düzenlemektedir. Bu durum taraflar arasındaki uyuşmazlığa sebep olan en önemli konulardan biridir. Kira hukuku bu konu hakkındaki uyuşmazlıkları da en aza indirgemek amacıyla çeşitli düzenlemelere yer vermiştir. Böylelikle tarafların adil ve makul bir kira bedeli üzerinde anlaşmalarının sağlanması amaçlanmıştır.
  • Kiracıların Yaşam Alanlarının Güvenliğinin Sağlamak: Kira hukuku tüm bunların dışında kiracının, kiralanan konuttaki güvenliğini ve huzurunu korumayı da amaçlamaktadır. Böylelikle kira hukuku, kiracıların haklarını da güvence altına almış bulunmaktadır.
  • Toplumsal Dengenin ve Kamu Düzeninin Korunmasını Sağlamak: Kira hukuku, sadece taraflar arasındaki düzeni değil toplumsal düzeni korumakta da etkili olmaktadır. Kiraların makul ve sürdürülebilir bir şekilde düzenlenmesi ile konut piyasasının istikrarı da sağlanacaktır.

KİRA HUKUKUNUN KAPSAMI

Daha önce de bahsedildiği gibi kira hukuku, ev sahipleri ile kiracılar arasında kira ilişkilerine dayanan durumları ve uyuşmazlıkları düzenleyen bir hukuki alandır. Kira hukukunun kapsamını genel olarak maddeler halinde inceleyecek olursak;

  • Kira Sözleşmeleri: Kira sözleşmeleri, kira hukukunun kapsadığı konular arasında en önemli durumlardan birini oluşturmaktadır. Kira hukuku, ev sahipleri ile kiracılar arasında yapılmış olan kira sözleşmelerini de düzenlemektedir. Kira sözleşmeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 299. Maddesinde tanımlanmıştır. İlgili tanıma göre; kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
  • Kiralama Süresi: Kira hukuku, taraflar arasında yapılacak olan kira sözleşmesindeki kiralama süresini de düzenlemektedir. Kira sözleşmesi, belirli veya belirli olmayan bir süre için de yapılabilir.
  • Kiraya Verenin Hakları: Ev sahibi, kira hukuku kapsamında belirli haklara sahiptir. Bu haklar ilgili kanunda da düzenlenmiş olmakla beraber kira hukuku kapsamındadır.
  • Kiracının Hakları: Kira hukuku, ev sahibinin haklarını kapsadığı gibi kiracının haklarını da kapsamaktadır. Böylelikle de kiracıların hakları gözetilerek keyfi ve hukuka aykırı durumların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
  • Tüm bunların yanında kira hukukunun kapsamı içinde yukarıda sayılan önemli maddeler haricinde kira sözleşmesinin sonlandırılması, alt kiracı, kira sözleşmesine dayanan uyuşmazlıkların çözümü, kira bedeli, tarafların hak ve yükümlülükleri gibi konular kira hukuku kapsamı içinde sayılmaktadır.

KİRA HUKUKU İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Kira hukuku ile ilgili birçok kavram bulunmaktadır. Bu kavramlardan en temel olanlara değinecek olursak;

  • Kira Sözleşmesi: Kira sözleşmesi, kiracı ile ev sahibi arasındaki anlaşmayı ifade etmektedir.
  • Kiralama Bedeli: Kiralama bedeli, kiracının kiralananın kullanılmasından dolayı kiraya verene ödediği ücret olarak tanımlanmaktadır.
  • Kiralama Süresi: Kiralama süresi, taraflar arasında yapılmış olan kira sözleşmesindeki süreyi ifade etmektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre, kira sözleşmesi, belirli ve belirli olmayan bir süre için yapılabilir.
  • Kiracı: Kiracı, kira sözleşmesindeki ilgili yapıyı kiraya veren ve sözleşmeye göre kira bedeli ödeme yükümlüsü olan kişiyi ifade etmektedir.
  • Kiraya Veren: Kiraya veren ise sözleşmedeki yapıyı kiracıya kiralayan taraftır.
  • Alt Kiracı: Kiracının kiralamış olduğu yapıp başka birisine kiraladığı taktirde kiraladığı kişiye alt kiracı adı verilmektedir.
  • Tahliye: Tahliye genel olarak, kiracının kiralananı boşaltma işlemidir. Bu işlem ilgili sözleşmenin sona ermesi sonucunda veya ilgili kanundaki bazı durumlar sonucunda da gerçekleştirilebilmektedir.

KİRA HUKUKUNUN YASAL DAYANAKLARI

Kira hukukuna ilişkin hükümler önceki dönemde genel olarak 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunda düzenlenmiştir. Ancak daha sonra 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun, 12/1/2011 tarihli ve 6101 sayılı Kanunun 10’uncu maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Şu an kira hukukuna ilişkin hükümler, 6098 sayılı Türk Borçlar Hukuku kapsamına alınmıştır. Kira hukukuna ilişkin hükümler genel olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Hukuku’nda düzenlenmekle beraber bazı özel kanunlar ile de koruma altına alınmıştır.

KİRA SÖZLEŞMESİNİN TÜRLERİ

Kira sözleşmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun dördüncü bölümünde düzenlenmiştir. Kira sözleşmesinin tanımı ise ilgili kanunun 299. Maddesinde yapılmıştır. Türk Borçlar Kanunu’nun 299. Maddesine göre,

“Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda Adi Kira, Konut ve Çatılı İşyerlerinin Kiralanması ve Ürün Kirası olmak üzere üç çeşit kira sözleşmesi düzenlenmiştir.

KİRA SÖZLEŞMESİNİN İÇERİĞİ

Kira sözleşmesi oluşturulurken taraflar arasında oluşabilecek mağduriyetleri en aza indirgemek için kira sözleşmesinin içeriğini dikkatli ve titiz bir şekilde hazırlamak gerekmektedir.

Kira sözleşmesinde tarafların adları soyadları, T.C kimlik numaraları, adresleri gibi noktalar önemlidir ve bu unsurlar doğru bir şekilde yazılmalıdır.

Tarafların adresleri dışında kiralananın adresinin de eksiksiz ve açık bir şekilde yazılması önem arz etmektedir.

Kira sözleşmesinin içeriğinde bulunması gereken bir diğer önemli unsur ise bir aylık ve bir yıllık kira bedelinin ne kadar olduğudur. Aynı zamanda kira bedelinin ödeneceği tarih ile ilgili hesap numarası da kira sözleşmesinde bulunmalıdır.

Kiralanan gayrimenkulün teslim edildiğindeki durumu ile demirbaşların durumu hakkındaki bir madde de kira sözleşmesine eklenir.

Tüm bunlar dışında kira sözleşmesine özel koşullar da eklenebilmektedir.

KİRA SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİLİK ŞARTLARI

Kira sözleşmesi rızai bir sözleşmedir. Dolayısıyla kira sözleşmesinin kurulabilmesi için tarafların anlaşması yeterli olmaktadır. Türk Borçlar Kanunu’nda kira sözleşmelerinin geçerliliği herhangi bir şarta bağlanmamıştır. Böylelikle kira sözleşmeleri, sözlü veya yazılı olarak yapılabilinmektedir. Kira sözleşmelerinin geçerlilik şartları Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmemiş olsa bile ortaya uyuşmazlık çıktığı taktirde Yargıtay, ispat için yazılı delil aramaktadır. Çekişmeye mahal vermemek için tarafların kira sözleşmesini yazılı olarak düzenlemeleri onların lehine olacaktır.

KİRA BEDELİ BELİRLEME SÜRECİ

Kira bedeli, kira konusu şeyin kullanımının karşılığını ifade etmektedir. Taraflar, sözleşme özgürlüğünden dolayı sözleşme yapılırken kira bedelini belirlemekte serbesttirler. Dolayısıyla kanun koyucunun kira bedeli belirleme konusunda sınırlama getirmediği ortadadır. Ancak bu serbesti genel hukuk kurallarında da geçerli olduğu gibi iyi niyet sınırını aşmamalıdır. Ahlaka ve hukuka aykırı olacak bir şekilde bir bedel belirlemesi yapılmamalıdır.

KİRA BEDELİ ARTIŞ ORANLARI

Kira artışı, yenilenen kira sözleşmelerinde uygulanan kira bedelinin günümüz ekonomik şartlarına uygun hale getirilmesi amacıyla artırılmasıdır.

Türk Borçlar Kanunu’nda konut ve çatılı iş yeri kiraları düzenlenmiştir. İlgili düzenlemenin devamında 344. Maddede kira bedelinin belirlenmesi hususunda düzenleme yapılmıştır. İlgili maddede kira bedeli artış oranı ile ilgili düzenlemeye açık bir şekilde yer verilmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun 344. Maddesine göre,

“Tarafların yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır.

Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılmamışsa, kira bedeli, bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla hâkim tarafından, kiralananın durumu göz önüne alınarak hakkaniyete göre belirlenir.

Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, beş yıldan uzun süreli veya beş yıldan sonra yenilenen kira sözleşmelerinde ve bundan sonraki her beş yılın sonunda, yeni kira yılında uygulanacak kira bedeli, hâkim tarafından tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranı, kiralananın durumu ve emsal kira bedelleri göz önünde tutularak hakkaniyete uygun biçimde belirlenir. Her beş yıldan sonraki kira yılında bu biçimde belirlenen kira bedeli, önceki fıkralarda yer alan ilkelere göre değiştirilebilir.

Sözleşmede kira bedeli yabancı para olarak kararlaştırılmışsa 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak şartıyla, beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamaz. Ancak, bu Kanunun, “Aşırı ifa güçlüğü” başlıklı 138 inci maddesi hükmü saklıdır. Beş yıl geçtikten sonra kira bedelinin belirlenmesinde, yabancı paranın değerindeki değişiklikler de göz önünde tutularak üçüncü fıkra hükmü uygulanır.”

KİRA HUKUKUNDA EV SAHİBİNİN VE KİRACININ HAKLARI

Kiracının Hakları

  • Kiracı, sözleşme konusu kiralananı kullanıma elverişli bir şekilde teslim almalıdır. Aynı zamanda kiracının, söz konusu kiralananı talep etme hakkına da sahiptir.
  • Kiracı, ayıbın giderilmesini isteme hakkına sahiptir. Türk Borçlar Kanunu’na göre, Kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez.
  • Kiracı, kiraya verenden vergi ve benzeri yükümlülüklere katlanmasını talep etme hakkına sahiptir.
  • Kiracı, ilgili kanunun kiraya verene yüklediği edimleri yerine getirmemesi durumunda sözleşmeyi feshedip haklı nedenle dönebilme hakkına sahiptir.
  • Kiracı, söz konusu kiralananın geç tesliminden dolayı uğradığı zararı talep etme hakkına da sahiptir.

Ev Sahibinin Hakları

  • Ev sahibinin öncelikli olarak haklarından biri kiracıdan kira bedelini talep etme hakkıdır.
  • Ev sahibi, kanunda belirtilmiş olan belli sebepler sonucunda kira sözleşmesini fesih hakkına sahiptir.
  • Ev sahibi, kiracıdan özen ve komşulara saygı gösterilmesi gibi yerine getirmesi gereken borçları isteme hakkına da sahiptir.
  • Ev sahibinin bir diğer hakkı ise gerektiği taktirde kiralananın gezip görülmesine izin verilmesini kiracıdan isteme hakkıdır.
  • Ev sahibinin yeni kira döneminde kanununa uygun olarak belirlenmiş oranda kira bedelini artırabilme hakkına sahiptir.
  • Ev sahibinin güvence bedeli olarak kiracıdan belirli şartlar dahilinde depozito isteme hakkı vardır.
  • Ev sahibi, yine belirli şartlar dahilinde kiracıdan evin tahliye edilmesini isteme hakkına sahiptir.

KİRA HUKUKUNDA DEPOZİTO VE TEMİNAT KULLANIMI

Kira sözleşmelerinde güvence bedeli, depozito olarak da bilinmektedir. Genel anlamda depozito, taraflar arasındaki sözleşme sürecinde kiracının kiralanana zarar verdiği hallerde ve kiracının aidat, abonelik gibi ödeme yükümlülüğünün olduğu fakat bu yükümlülükten kaçtığı durumlarda önem kazanmaktadır. Güvence bedeli yani depozito, bahsedilen bu durumların ortaya çıkması ihtimaline karşı kira sözleşmesinin yapılması sırasında ev sahibinin kiracıdan istemiş olduğu bir teminat türüdür.

Konut ve çatılı işyeri kiralarında depozito ile ilgili düzenlemeye Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun kiracının güvence vermesi başlıklı 342. maddesine göre,

“MADDE 342- Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmeyle kiracıya güvence verme borcu getirilmişse, bu güvence üç aylık kira bedelini aşamaz.

Güvence olarak para veya kıymetli evrak verilmesi kararlaştırılmışsa kiracı, kiraya verenin onayı olmaksızın çekilmemek üzere, parayı vadeli bir tasarruf hesabına yatırır, kıymetli evrakı ise bir bankaya depo eder. Banka, güvenceleri ancak iki tarafın rızasıyla veya icra takibinin kesinleşmesiyle ya da kesinleşmiş mahkeme kararına dayanarak geri verebilir. 

Kiraya veren, kira sözleşmesinin sona ermesini izleyen üç ay içinde kiracıya karşı kira sözleşmesiyle ilgili bir dava açtığını veya icra ya da iflas yoluyla takibe giriştiğini bankaya yazılı olarak bildirmemişse banka, kiracının istemi üzerine güvenceyi geri vermekle yükümlüdür.”

Kira sözleşmelerinde depozito belirlenmesi gibi bir zorunluluk olmamakla beraber taraflar, kendi aralarında güvence bedelini kararlaştırabilmektedirler.

Ancak ilgili maddede de açıkça düzenlendiği üzere konut ve çatılı işyeri kiralarında yapılan sözleşme ile belirlenen depozito bedeli üç aylık kira bedelini aşamaz.

İlgili maddenin devamında ise depozito bedelinin para ile kararlaştırılabileceği gibi kıymetli evrak verilmesi olarak da kararlaştırılabileceği görülmektedir. Bunların dışında depozito bedeli başka bir ekonomik değere sahip bir şey olarak da belirlenebilir.

Kira sözleşmesinin sona ermesinin ardından ev sahibinin kiralananı gözden geçirmesi ve kontrol etmesi gerekir. Kiralananda herhangi bir olağan dışı zarar ve bu süreç içinde kiracının yukarıda bahsedilen yükümlülük ihlaline dayalı borçları da bulunmuyorsa depozito kiracıya iade edilmelidir.

KİRACININ BORÇLARI VE TAAHHÜTLERİ

Kiracının borçları Türk Borçlar Kanunu’nun 313-319. maddeleri arasında beş başlık olarak düzenlenmiştir.

1-Kira Bedelini Ödeme Borcu

Kiracı, öncelikli olarak kira bedelini ödemekle yükümlüdür. Kiracı, Türk Borçlar Kanunu’na göre, kira bedelini ve gerekiyorsa yan giderleri, aksine sözleşme ve yerel adet olmadıkça her ayın sonunda ve en geç kira süresinin bitiminde ödemekle yükümlüdür. Kiracının temerrüdü halinde kiraya veren, kiracıya yazılı olarak bir süre verip bu süre içinde ifa edilmemesi durumunda sözleşmeyi feshedeceğini bildirebilir. Bu süreler yine Türk Borçlar Kanunu’nda açıkça düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, kiracıya verilecek süre en az on gün, konut ve çatılı işyeri kiralarında ise en az otuz gündür. Bu süre, kiracıya yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlar.

2- Özenle Kullanma Ve Komşulara Saygı Gösterme Borcu

Kiracının kiralananı özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme yükümlülüğü açıkça ilgili kanunda düzenlenmiştir. İlgili düzenlemeye göre, kiracı, kiralananı, sözleşmeye uygun olarak özenle kullanmak ve kiralananın bulunduğu taşınmazda oturan kişiler ile komşulara gerekli saygıyı göstermekle yükümlüdür.

Kiracının bu borca aykırı davranma durumu ise yine aynı maddenin devamında düzenlenmiştir. Buna göre, kiracının bu yükümlülüğüne aykırı davranması durumunda kiraya veren, konut ve çatılı işyeri kirasında, en az otuz gün süre vererek, aykırılığın giderilmesi, aksi takdirde sözleşmeyi feshedeceği konusunda yazılı bir ihtarda bulunur. Diğer kira ilişkilerinde ise, kiraya veren, kiracıya önceden bir ihtarda bulunmaksızın, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir.

İlgili maddenin son fıkrasında ise konut ve çatılı işyeri kiraları ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmiştir. Maddenin son fıkrasına göre, konut ve çatılı işyeri kirasında, kiracının kiralanana kasten ağır bir zarar vermesi, kiracıya verilecek sürenin yararsız olacağının anlaşılması veya kiracının bu yükümlülüğe aykırı davranışının kiraya veren veya aynı taşınmazda oturan kişiler ile komşular bakımından çekilmez olması durumlarında kiraya veren, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir.

3-Temizlik Ve Bakım Giderlerini Ödeme Borcu

Türk Borçlar Kanunu’na göre, kiracı olağan temizlik ve bakım giderlerini ödemekle yükümlüdür. Bu yükümlülük bakımından yerel adet de önem arz etmektedir.

4-Ayıpları Kiraya Verene Bildirme Borcu

Kiracı, kendisinin gidermesinin gerekmediği ayıpları kiraya verene bildirmelidir. Aynı zamanda bu bildirimi gecikmeksizin yapmalıdır. Aksi taktirde bundan dolayı ortaya çıkacak zarardan kiracı sorumlu olacaktır.

5-Ayıpların Giderilmesine Ve Kiralananın Gösterilmesine Katlanma Borcu

Kiracı, kiralananın ayıplarının giderilmesine ve zararın önlenmesine yönelik çalışmalara katılmakla yükümlüdür.

Kiracı aynı zamanda Türk Borçlar Kanunu’nun 319. maddesine göre, bakım, satış ya da sonraki kiralama için zorunlu olduğu ölçüde, kiraya verenin ve onun belirlediği üçüncü kişinin kiralananı gezip görmesine izin vermekle yükümlüdür.

KİRA İHTİLAFLARINDA ARABULUCULUK

6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununda yapılan değişiklik     sonucu kiracı ile kiraya veren arasında doğan uyuşmazlıklar için (ilamsız icra yoluyla tahliye hariç)  dava açılmadan önceki süreçte arabulucuya başvurmak zorunlu hale getirildi.

Herhangi bir kira ilişkisinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıkta arabulucuya gitmeden dava açılamayacak. Arabulucu başvurusu sonrasında görüşmeler süresinde anlaşmanın sağlanamaması halinde dava yoluna gidilebilecek.

KİRA İHTİLAFLARINDA MAHKEME SÜREÇLERİ

Kira ilişkisinden doğan uyuşmazlıklar sonucu açılan davalarda genel olarak Sulh Hukuk Mahkemeleri görevlidir.

Yetkili mahkeme konusundaysa genel yetki kuralları uygulanmaktadır. Dolayısıyla davalının yerleşim yeri mahkemesi genel yetkili mahkemedir.

KİRA HUKUKUNDA TAHLİYE

Kiracının tahliyesine ilişkin hususlar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bildirim yoluyla tahliye ve dava yoluyla tahliye olarak iki başlık altında düzenlenmiştir.

Bildirim yoluyla tahliye ilgili kanunun 347. Maddesi ve devamında düzenlenmiştir. Dava yoluyla tahliye ise yine aynı kanunun 350. Maddesi ve devamında düzenlenmiştir.

Bildirim yoluyla tahliye için kira sözleşmesinin en az on yıldır devam ediyor olmasının yanında ilgili maddedeki diğer şartların da varlığı gerekmektedir. Türk Borçlar Kanunu’nun 347. Maddesine göre,

“Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az on beş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir.

Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler.

Genel hükümlere göre fesih hakkının kullanılabileceği durumlarda, kiraya veren veya kiracı sözleşmeyi sona erdirebilir.”

Dava yoluyla tahliye içinse kanunda sayılan hallerin gerçekleşmesi aranmakla beraber diğer yoldaki gibi belli bir sürenin varlığı gerekli değildir.

KİRA HUKUKU İHTARNAMELERİ

İhtarname çekilmesi pek çok olay ve durumda gereklidir. Dava yoluna başvurulmadan önce bu uğraştırıcı dava sürecine bulaşmadan ihtar çekerek alacak ve hakların elde edilmesi mümkündür.

İspat hukuku bakımından ihtarnamenin noter aracılığı ile çekilmesinde büyük bir yarar vardır.

Noterlik Kanunu’nun 106. Maddesinde ihtarnamede bulunması gereken unsurlar düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre,

“Her türlü hukuki işlemlere ait ihtarname ve ihbarname:

  1. İstemde bulunan ve diğer tarafın ad ve soyadları ile açık adreslerini,
  2. İhtar ve ihbar konusunu,
  3. İstemde bulunanın imzasını,
  4. Tebliğ şerhini, noterin imza ve mührünü ve tarihi (Yazı ve rakam ile),

Kapsar.”

Yukarıda da değinildiği üzere bazı durumlarda kiracıya ihtarname çekilmesi gerektiğini söylemiştik. Kiracının kanunla öngörülmüş olan bazı yükümlülüklerini yerine getirmediği taktirde ve aynı zamanda kiracının tahliye edilebilmesi için usulüne uygun olarak ihtarname çekilmesi gerekmektedir.

KİRA HUKUKUNDA ALT KİRACILIK

Hukukumuzda iş yerleri ve konutlar için alt kira sözleşmesi yapılırken kiraya verenin yazılı rızası aranmaktadır. Dolayısıyla kiraya verenin rıza göstermemesi durumunda alt kira sözleşmesi hüküm ifade etmeyecektir.

Türk Borçlar Kanunu’nun alt kira ve kullanım hakkının devri başlıklı 322. Maddesine göre,

“Kiracı, kiraya verene zarar verecek bir değişikliğe yol açmamak koşuluyla, kiralananı tamamen veya kısmen başkasına kiraya verebileceği gibi, kullanım hakkını da başkasına devredebilir.

Kiracı, konut ve çatılı işyeri kiralarında, kiraya verenin yazılı rızası olmadıkça, kiralananı başkasına kiralayamayacağı gibi, kullanım hakkını da devredemez.

Alt kiracı, kiralananı kiracıya tanınandan başka biçimde kullandığı takdirde kiracı, kiraya verene karşı sorumlu olur. Bu durumda kiraya veren, kiracısına karşı sahip olduğu hakları alt kiracıya veya kullanım hakkını devralana karşı da kullanabilir.”

KİRA HUKUKUNDA DEVİR İŞLEMLERİ

Kira ilişkisinin devri, Türk Borçlar Kanunu’nun 323. Maddesine göre üç şarta tabi tutulmuştur.

Öncelikle kira ilişkisinin devri için ortada geçerli bir kira sözleşmesi bulunmalıdır.

İkinci olarak devralan ve devreden kiracı söz konusu devir konusunda açıkça anlaşmalıdır.

Son olarak ise bu devir ilişkisine kiraya verenin yazılısı rızası olmalıdır. Kiracı, kiraya verenin yazılı rızasını almadıkça, kira ilişkisini bir başkasına devredemez.

KİRA HUKUKUNDA TİCARİ KİRALAMA

Ticari kira sözleşmesi, genel olarak bir işyeri kiralandığı durumlarda, kiralananın sahibi ile işyerini kiralamak isteyen taraf arasında kurulur.

Ticari kira sözleşmesinin işyeri kiralamak amacı ile oluşturulduğunu söyleyebiliriz.

Ticari kira sözleşmesine ilişkin hükümler 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 299-356. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

KİRA HUKUKUNDA KONUT KİRALAMA

Konut, insanların yaşama ve barınma amacı ile inşa edilen yapıları ifade etmektedir.

Borçlar Kanunu’nda kira sözleşmelerinin Adi Kira, Konut ve Çatılı İşyerlerinin Kiralanması ve Ürün Kirası olmak üzere üç çeşit olduğundan daha önce de bahsetmiştik.

Konut kiralanmasına ilişkin hükümler, Türk Borçlar Hukukunun 339. ve 356. maddeleri arasında konut ve çatılı işyerlerinin kiralanma başlığı ile açıkça düzenlenmiştir.

KİRA HUKUKUNDA GEÇİCİ VE SÜREKLİ KİRA İRTİFAKI

İrtifak hakkı, taşınmaz mülkiyeti üzerinde belli bir yararlanma veya kullanım hakkını ifade eden bir tür sınırlı ayni hakkı ifade etmektedir.

Kira irtifakı, bir taşınmazın mülkiyeti taşınmaz sahibinde kalırken, belirli bir süre boyunca o taşınmazı belirli bir bedel karşılığında kullanma hakkını ifade eden bir sınırlı ayni haktır. Kira irtifakı, taşınmaz mülkiyetinin devri olmadan, bir kişi veya kuruluşun belirli bir süre boyunca bir taşınmazı kiralamasına olanak tanır.

KİRA HUKUKUNDA YENİLEME HAKLARI VE ŞARTLARI

Türk Borçlar Kanunu’na göre, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az on beş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır.

Dolayısıyla kiracı, evden çıkma bildiriminde bulunmadığı taktirde bir yıl bitiminde kira sözleşmesi yenilenmiş olur.

Aynı zamanda yine ilgili kanuna göre, kira sözleşmelerinde kira bedelinin belirlenmesi dışında, kiracı aleyhine değişiklik yapılamaz.

KİRA HUKUKUNDA KİRALAMA SÜREÇLERİNDE VERGİ VE HARÇLAR

Kira sözleşmesinin yazılı olarak düzenlenmesi halinde bu sözleşmeler için damga vergisi ödenmelidir. Bu damga vergisi ödeme zorunluluğu, işyeri kiralamaları için geçerli olup konut kiralarına ilişkin sözleşmeler damga vergisinden muaftır.

Bunun dışında kiralanan taşınmazını kullanımından kaynaklanan vergiler kiracıya aittir ancak emlak vergisi, kira geliri vergisi gibi vergiler ise mal sahibine aittir.

Kira sözleşmelerinin tapuya şerhinde sözleşme süresine göre hesaplanacak kira toplamı ve sözleşmede süre belirtilmemişse bir yıllık kira bedeli üzerinden harç tahsili gerekmektedir.

KİRA AVUKATI

Kira avukatı, kira hukuku uyuşmazlıklarının çözümünde taraflara yol göstererek, arabuluculuk başvurusu ve sürecini yöneterek, dava yoluna gidildiği takdirde mahkemede müvekkilinin haklarını savunarak hukuki yardımda bulunur. HDY Hukuk & Danışmanlık ve Arabuluculuk olarak gerek dava şartı ve ihtiyari arabuluculuk sürecinde gerek dava sürecinde kira uyuşmazlıklarında sizlere yardımcı olmaya hazırız.

 

KAYNAKÇA

  • Doç. Dr. M. Murat İnceoğlu-Kira Hukuku
  • Erzan Erzurumluoğlu-Sözleşmeler Hukuku
  • https://adm.ataaof.edu.tr/pdf.aspx?du=PCeHYwKDdLmPiMikvUGEtQ==
  • https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/753748
  • https://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2017/11/42-NEVRAN-SUICMEZ.pdf

İhtarname Örneği aşağıdadır:

İHTARNAME

İHTAR EDEN                                       : …………….. (T.C.:……..)

……… Çankaya/ ANKARA

MUHATAP                                          : …………… (T.C.:………..)

………….. Çankaya/ANKARA

KONU                                   : Taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinin kiralayanın ihtiyacı nedeniyle feshine ve söz konusu taşınmazın tahliyesine ilişkin ihtardan ibarettir.

 

AÇIKLAMALAR                  :

Sayın Muhatap;

1-) …………. başlangıç tarihli kira sözleşmesi uyarınca; …………………. Çankaya/ANKARA adresinde bulunan şahsıma ait taşınmazda kiracı olarak oturmaktasınız.

2-) Halihazırda Ankara’da başkaca bir konutumuzun bulunmaması ve doğan zorunluluktan dolayı oturduğumuz konuttan da çıkarılacak olmamız sebebiyle; kira sözleşmesine konu taşınmazı ailemle beraber sürekli ve zorunlu kullanma ihtiyacımız doğmuştur. Söz konusu kira sözleşmesi ihtiyacım sebebiyle yenilenmeyecektir.

3-) TBK’nın 350.maddesine göre; Kiraya veren, kira sözleşmesini; Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir.” hükmü yer almaktadır. Söz konusu kira sözleşmesinden kaynaklanan her türlü alacak ve dava hakkımız saklı kalmak kaydıyla; kira dönemi sonu olan ………………. tarihinde kira sözleşmesinin yenilenmeyeceğini, başkaca herhangi bir ihtara veya ihbara gerek olmaksızın kayıtsız ve şartsız olmak suretiyle kira sözleşmesinin bitimin tarihinde kiracı olarak bulunduğunuz taşınmazı tahliye ederek ve içinde bulunan demirbaş eşyaların size teslim edildiği halde ve sağlam ve eksiksiz olarak teslim etmenizi aksi halde yasal yollara başvurarak aleyhinize ihtiyaç sebebiyle tahliye davası açılacağını, bu davanın giderlerinin ve masraflarının tarafınızdan isteneceğini, yapılacak kira ödemelerinin tahliye davasına başvurma hakkı saklı tutulmak kayıt ve şartı ile alınacağını ihtaren bildiririm.

                      İhtar Eden

                                                                                                                                                  ……….. ……..

Sayın Noter;

Üç nüshadan ibaret işbu ihtarnamenin bir nüshasının muhataba usulüne uygun olarak tebliğini, bir nüshasının dairenizde saklanmasını ve muhataba tebliğ şerhini havi bir nüshasının da tarafıma verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. …..tarih….

                                                                                                                                

İhtar Eden

…………

https://hdyhukuk.com/wp-content/uploads/2024/10/hdyhukuk-logo.png

Avukat ve Uzman Arabulucu olan Hande Deniz YILDIRIM tarafından Ankara Çukurambar’da kurulmuş olup yurt içinde ve yurt dışında birçok gerçek ve tüzel kişiye yasal danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti vermektedir.

Kızılırmak mah. 1450 Sk. Ulusoy Plaza Kat:2 No:9/8 Çankaya/ANKARA
+90 544 644 92 20
info@hdyhukuk.com